Lexlias RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Lexlias RPG

Lexlias RPG
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 F.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Fia




Mesaj Sayısı : 1
Kayıt tarihi : 27/08/10

F. Empty
MesajKonu: F.   F. Icon_minitimeCuma Ağus. 27, 2010 4:08 pm

Sonsuz karanlığa yolculuk... Fia'nın en çok istediği şeydi şimdi. Ne yapacığını bilmeden, nereye gideceğini bilmeden boş koridorda ilerledi sessizce. Letje'nin ve Lomadriethiel'in konuşmaları ona bir vızıltı gibi geliyordu. Araya kaynamış bir kaç kelimeyi algılayabiliyordu beyni. Kalbiyse duyduğu bu kelimelerle daha da küçülüyordu sanki. Eğer Lomadriethiel bir kez daha Serpent'in gözlerinde Syrinx'e olan sonsuz aşkı gördüğünü, Letje milyonuncu kez Serpent'i ilk defa delirmiş gördüğünü söylerse, asasını çekip onlara bir kaç büyü savuracaktı. Bedeni sanki tonlarca ağırlaşmıştı birden. Taşıyamıyordu ayakları onu. Gururu olmasa kendini koridorda yere bırakmıştı bile. Belki de bayılmak üzereydi. Dayanamıyordu acıya. Acı, aylardan sonra ilk defa bu kadar büyük bir güçle saldırmıştı Hell kızına. Hell... Neden demişlerdi ona Hell diye? L'den önce kazanmıştı bu lakabı? İkizi sessizce etrafta otururken, Fia'nın verdiği emirler insanları etkisi altına almaya başlamıştı bile. Dediklerini harfi harfine uygulatan, insanların hayatını cehenneme çeviren Slytherin'in tehlikeli kızıydı o. Gururunu her şeyden önce tutuardı, ama şimdi buna ne kadar dayanabileceğini bilmiyordu. Neden Syrinx'in çığlıklarına uyanmıştı? Neden kızları sarsıp Syrinx'i sakinleştirmek için bir şeyler yapmıştı? Çünkü onun sevdiği birine zarar gelmesine dayanamıyordu. Bu onun sevgilisi olsa bile. Karanlık koridorları aydınlatan meşalelerin ışığında yürürken Lomadriethiel'in ağzından Fia'nın beklediği kelimeler döküldü.
"Onlarınki gibi bir aşk... O kadar kutsal ve büyüleyici ki... Bakmaya dayanamıyorum. Fazla..."
Durdu ve parmaklarını şıklattı. Fia ise onlardan bir kaç metre geride durmuş, asasını çekmiş bekliyordu. Ve Lomadriethiel'in sözlerini Letje tamamladı.
"Fazla gerçek, fazla güzel."
İki kız kahkaha attılar ve doğru kelimeleri bulmanın getirdiği mutlulukla birer çığlık attılar. Ama Letje aniden durdu arkasını döndü ve Fia'yı görünce bir saniyelik duraksadı. Hemen arkasından Lomadriethiel'in de ikizine dönmesiyle Fia deli gibi yanan gözlerini kapadı. Tekrar açtığında iki kız ona yaklaşmıştı. Zihnini L'e kapatmaya çalıştı. Birbirlerinin düşüncelerini ve duygularını hissetme gibi bir b.klukları vardı. Sesi titreyecekti. Yutkundu, ama titriyordu. Rezil olacaktı. Ama öfkesi bunu görmezden gelmesine neden oluyordu.
"Siz aşk görmemişsiniz! Lys... Lysander ve benimki hayatınızda göremeyeceğiniz bir aşk! İkiniz de... İkiniz de sürtüklerden başka bir şey değilsiniz! Canınız cehenneme!"
Letje'nin eli asasına gitti, ama L onu durdurdu.
"Fia. Sakin ol." Kelimeleri Hell kızı algılama özürlüymüş gibi teker teker söyledi L. Ama Fia çoktan sabrının sonuna gelmişti.
"Defol git! Petrificus Totalus!"
İkizine gönderdiği lanetle kız vücudu kenetlenip yere düşürken ona bakmad bile. Gözlerini Letje'ye çevirmiş ondan gelecek bir büyüyü bekliyordu. Bir süre birbirlerine baktılar. Sadece saniyeler. Sonunda Letje ağzını açtı ama geç kalmıştı.
"Expelliarmus!" Kızın elinden asası uçup gitti. Fia yanından hızla geçip giderken arkasına bakmadı bile. Letje'nin arkasından basbas bağırdığını duyabiliyordu.
"Seni şırfıntı!"
Açıkçası, umrunda değildi. Yarın L in de Letje'nin de Fia'nın bu geceki davranışlarnını sorgulayacağından emindi. Fia anlatmayacaktı, kızlar da onu rahat bırakacaklardı. Slytherin'in ayrılmaz kızları ilk defa kavga etmişlerdi hayatlarında. İlk defa küfretmişlerdi birbirlerine. Fia Lomadriethiel'e zarar vermişti! Ama bunları umursamadı aklında olan şey... O şey... Devamı gelmedi düşüncelerinin. Adımlarının yönünü bilmeden, hangi cehenneme gittiğini bilmeden, nefessiz kalana kadar koştu. Temiz hava bedenini sardığında, ince cüppesinin altında onu rahatsız edecek derecede soğuk havayala teni buluştuğunda bile önemsemedi. Gözleri acıyordu. Çok fazla. Adımlarının hızı azaldı. Başı dönmeye başladı yavaştan kızın. Elini boş havaya savurdu, tökezledi, ama yoluna devam etti. Yoldan gitmiyordu artık. Fazla uzamış çimlerin içinde yürüyordu. Sararmış yapraklardan kurtulan bir kaç ağaç geçti ve o salkım söğütü gördü. Hayatının hatasını yaptığı, hayatının anlamını kazandığı o büyük ağaca doğru son kez attı adımlarını. Bir ve iki, üç ve dört, beş ve altı ve yedi... Başı bir daha döndü ve kendini yapraklarından yarı yarıya arınmış ağacın altına bıraktı. Vücudu kendi isteğinin dışında bir hızla yere düştü. Ayağının acısından bir taşa takıldığını anladı. Olduğu yerden kalkmadı. Fazla karanlık olan gecede etrafı görebilmek için hiç bir şeye gerek duymuyordu. Çevresini görmeyi istemiyordu! Çarşaf gibi olan Kara Göl'ün üstünde tuhaf bir hareketlilik gördü. Bir uzantı gibi. Seçemedi tam olarak ama içinden bir ses ona 'Dev mürekkep balığı.' diye fısıldadı. Kendi kendine başını salladı Fia. Evet biliyorum.
Gözlerini kapadı. Neredeyse hareketsiz suyun yavaşça kumsala, kayalara çarptığını duydu. Yasak ormandan gelen nal seslerini, metrelerce üstünden uçan baykuşun kanat çırpışını, yakaladığı yarasayı ağzında parçalarken çıkan ıslak sesi işitti. Bakmak ve görmek arasındaki fark gibi bir şeydi şu an Fia için yaşamak. Nefes alıyordu, ağzının içindeki iğrenç tadı hissediyordu, bedenine çarpan soğukluğun farkındaydı, zorlasa gülümseyebilirdi belki. Bakıyordu hayata. Ama her solukta tertemiz havanın ciğerlerine gittiğini algılayamıyordu. Burnuna gelen yandaki sonbahar çiçeklerin kokusu midesini bulandırıyordu, o çok sevdiği yaprakların hışırtısı, kulaklarını mahvediyordu. Fia görmüyordu. Kapalı gözlerinin arkasında gizlenmiş pınarları artık daha fazla tutamadı ıslak gözyaşlarını. Tıpkı uykusunun en ağır zamanında olduğu gibi, istemsizce bir kaç milim göz kapakları açıldı. Sıcacık bir damla Fia'nın burnuna aktı. Burnun ucundan toprağa damladı. Diğer gözü de onu taklit etti ama o bir damladan çok, gözyaşlarının durdurulamaz şekilde akmasına izin verdi. Milimler yetmeyince gözlerini açtı Fia. Bulanık kahverengi ve turuncudan başka bir şey göremedi. Turuncu... En sevdiğim renk... Bu dudaklarına minik bir gülümseme yerleşmesine neden oldu. Sadece saniyelik, kumsala yazı yazınca dalgaların onu silip götürdüğü gibi yaşları da minik tebessümü yok etti.
Neden canı bu kadar yanıyordu? Neden bedeni sarsılıyordu Fia istemeden. Beyninin kontrolünü yitirmiş gibiydi? Ve bir şey hatırladı. Çok eskiden kalma bir şey. O kadar eski ki, tüm emirlerin, gülüşlerin, gözyaşlarının, heyecanların, kuralların, tüm anıların arkasında kalmış, tozlanmıştı. Ama çok tazeydi aslında Fia'nın zihninde. Asla unutulmayacak bir gündü o. Fia'nın efsanesinin başladığı gün. Burada. Kara Göl'ün karşısındaki kocaman salkım söğütün altında, birinci sınıfın üçüncü günü. Dört Eylül İki Bin Elli Yedi. Çoğu kişinin gelmekten tuhaf bir şekilde sakındığı bu ağacın altına gelmişti Fia. Daha çok biri getirmişti onu. Küçük çatallı dili olan bir dostu. Şamarcı Söğüte benzeyen ağaçtan Fia'da sakınmıştı önce. Ama o küçük yılan o kadar emindi ki burasının Fia için iyi olacağına. İnanmıştı Fia ona. Olabilecek en cesaretli adımlarla ağaca yaklaşmış, altına oturmuş ve yılanla konuşmuştu. Ceasar'ın annesi Fairy o zamanlar yumurtadan sadece bir kaç hafta önce çıkmıştı. Slytherin zindanlarında aniden onu bulmuştu. Ve şimdi ölü olan devasa boyuttaki yılan onu buraya getirmişti.
"Burada kal. Senin için en uygun yer burası." Demişti Fairy.
"Neden böyle düşünüyorsun ki?"
"Çünkü senin gizli bir yere ihtiyacın olacağıın düşündüm."
"Gizli mi? Lütfen ama sadece bir..."
Bir çıtırtı ve ağacın arkasından çıkan bir çocuk. Platin rengindeki sarı saçları olan, bembeyaz tenli, fazlasıyla yeşil gözlü bir çocuk. Fia'dan en fazla iki üç santim uzundu belki. Koluna sarılmış Fairy'nin kayıp gidişini belli belirsiz hissetmişti Fia ona bakarken.
"Bir varis daha ha? Buna sevindim." Çocuk bedenini ağaca dayamış, yerde oturan Fia'nın karşısında, bir kaç metre uzakta durdu. Tıslamayı anlamıştı Fia. Yüzünde az önceki gibi damlalarla silinmeyen bir tebessümle, yana kayıp oturması için yer açmıştı. Çocuk yanına oturunca doğuştan gelen asil sesiyle ismini söylemişti.
"Fia Righelli."
"Serpent Felis Leo."
Felis'in tonlamasıyla onun da Fia'dan farklı olmadığına kanaat getirmişti genç kız. İki el tokalaşmak için birbirine değdiğinde buğdayın açık bir tonuyla, kağıt beyazı hoş bir uyum sergiledi. Fia'nın içinde kendini bildi bileli olan o ses harkete geçmiş, hayatı boyunca sürecek bir şeylerin başlayacağını haykırmıştı.
Ama yanılmıştı hep güvendiği o ses. Fia en kıymetlisini, hayallerini, ruhunu, her şeyini kaybetmişti bir saat kadar önce; Serpent'in Syrinx'le buluşan ellerinde. Hayatına baktı. ama göremedi yine. Algılayamadı hiç bir şeyi. Sadece onun keyifli olduğu zamanlarda attığı nadir kahkahalarından birini hatırladı. Yetimhaneden geldiğini söylediği zamanki sert ifadesi gözlerinin önüne geldi. Quidditch maçlarından birinde Fia bludgerlardan birini süpürgesine yiyip yaklaşık yirmi metre yukarıdan düşünce onun bağırışını, ettiği küfrü kulaklarında yankılanmasına izin verdi. Yaklaşık on gün sonra gözlerini açtığında ilk onu gördüğünü ve ellerinden birinin saçında olduğunu hissetti tekrar. Hayatının en güzel günüydü o gün şüphesiz. Bütün gün başında duran Felis...
Bedeni uyuşmuşken birden İmperius lanetinin altına girmiş gibi doğruldu. Tuhaftı, çünkü her şey birden anlam ifade etmeye başlamıştı. Onsuz bir hayatta mutlu olamazdı Fia. O zaman yaşamanın ne anlamı vardı ki? Vücudu titriyordu ama sendelemeden ayağa kalktı. Göz yaşları bu sefer hırstan akıyordu yanaklarından aşağıya. Pelerininin boynunda birleşen iplerini çözdü. Pelerin yere düştü. Düz tabanlı ayakkabılarını ayağından sıyırdı, çıplak ayakları toprağa değdiğinde rahatlamış gibiydi biraz. Kötü enerji akıp gitti. Hızla üstüne geçirdiği ince cüppesini çıkarmadan önce bir kaç adım attı. Yumuşak kumlara varmadan önce onu da bıraktı. Ayakları soğuk kumlara değdi bu sefer. Saçlarını bir arada tutan kalın tokayı da çekti. Beline uzanan saçları rüzgarda savrulmaya başladı, tıpkı ince ipek geceliği gibi. Göz yaşları son tekrarını yapıyordu.
Gölün kenarında durdu ve soğuk suyun ona dokunmasına izin verdi. Tahmin ettiğinden de soğuktu. Ayaklarının üstündeki damarların büzüştüğünü hissetti. Kan donmuştu sanki orada, umursamadı. Adım adım içine girdi suyun. Göğüs hizasında geldiğinde su, bir hıçkırık koyverdi. Ölümünün böyle olacağını hiç düşünmemişti. Hep yaşlanınca ölmek vardı aklında. Sağ eli bir anlığına boynunda sallanan altın, ağır, Righelli madalyonuna gitti. Tanıdık kabartmalı R ona huzur veriyordu. O İtalya'nın başına geçecek olan, cesur, kendini beğenmiş, lider ruhlu kıza ne olmuştu böyle? Bir çocuğun hükümdarlığına girmişti! Hayır, bir çocuğun değil. O'nun hükümdarlığına. Arkasını döndü yavaşça. Artık ağlamayı kesmiş, sonsuz karanlığa kavuşacak olmanın tuhaf mutluluğuyla tatmin olmaya çalışıyordu. Huzurlu olacaktı birazdan. Gözleri tuhaf bir şekilde ağrırken yakalamak istediği kareyi buldu. Hogwarts'ın arkasından bir yerlerden gelen cılız, çok cılız ışığı gördü gözleri. Kulelere baktı. Kocaman kapıya. İçeride bir yerlerde sevgilisinin elini tutmuş, uyanmasını bekleyen kıymetlisini hayal etti. Kaşlarının çatıklığını gördü bir anlığına. Letje'ye hak vermeden edemedi o an. Endişe... Aklına Lomadriethiel geldi. Bir tanesi... Onunla vedalaşamamıştı bile. Son söylediği sözler ona 'Defol git.' olmuştu. Tuhaf iletişimlerinin açılacağını umut ederek mırıldandı.
"Seni çok seviyorum L. Özür dilerim."
Düşünceleri ikiziyle yaşadığı bütün mükemmelliklere, bütün hatalara gitti. Onun kahkahasını işitti kulaklarında. Ve ona veda etti bir küçük damlayla.
Acaba Fia'nın günlüğünü bulup okurlar mıydı? Sadece L açabilirdi o günlüğü. L okurdu. Bilirlerdi her şeyi. O zaman herkese bir anlamda veda etmiş olurdu.
Lysander geldi aklına bu gece ilk defa. Sevdiği, değer verdiği çocuk. Ne yazık ki Fia O'na takmıştı. Ama asla Lysander'ı kullanmamıştı, asla ona yalan söylememişti. Bunun verdiği gönül rahatlığıyla gidiyordu. İçi onun için acıdı bu sefer. İlk öpüşmelerini hatırladı. Sarılmalarını. Beraber ders çalışmalarını... Öbür tarafta en çok özleyeceği kişilerdendi. Son damlası onun için aktı gözlerinden.
Kısa bir anlığına aklı cennete mi cehenneme mi gideceğine kaydı. Ama herhalde cehenneme giderdi. Tanrı Hell kızı için Cenneti fazla ironik görürdü herhalde.
Sonunda zihnini ona getirdi. Yaşadıkları her şey teker teker gözlerinin önünden kayıp gitti. Tanışmaları, Fia'nın ondan kopya istemesi, ilk defa Salazar'la tanışırken Fia, Felis'in kahkahası. İkinci yılda okul açılınca Fia'nın onu gördüğünde ona sımsıkı sarılması. Ah o koku... Asla unutmayacaktı. Bir kere ağlamıştı Fia Serpent'in yanında. Fairy öldüğünde tanışmalarının sebebinin o olduğunu anlatıp deli gibi ağlamıştı. Üçüncü sınıfta Syrinx'le Cadılar Bayramı balosunda dans ederken nasıl gülümsediğini anımsadı. Ne kadar mutluydu! Beraber içtikleri ilk sigara geldi aklına. Ve bu sene. Bu kadar çabuk bitmesine inanamadı. Daha dün okuldan kaçmamışlar mıydı beraber? Bir kaç hafta önce dört bina buluşmasını yapıp kararlar almamışlar mıydı? Felis'in yaptığı esprilerden biri aklına gelince hafifçe gülümsedi. Sonunda en son düşüncesini onun gülen yüzüne odakladı. Dudakları hayatının son nefesini almak için aralandı. Derin bir nefes aldı. bu sefer hissetti nefesi. Onun kahkahası olduğu için kulaklarında. Hayatının son gözyaşı yanağından kayıp gitti. Ve Fia Righelli son düşüncesinde Serpent Felis Leo'nun en sevdiği gülüşüyle kendini soğuk sulara ve sonsuzluğa bıraktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Phoebe
Zeus'un Halkı
Zeus'un Halkı



İnandığı Tanrısı : Zeus.
En Belirgin Özelliği : Görevine ölesiye bağlı.
Mesaj Sayısı : 48
Kayıt tarihi : 25/08/10
Nerden : Lexlias.

F. Empty
MesajKonu: Geri: F.   F. Icon_minitimeCuma Ağus. 27, 2010 4:22 pm

Olumlu.
Uzunluğu oldukça iyiydi rp'nin. Yaratıcılıkta da eksik bir şey göremedim. İmla hatası da gözüme çarpmadı.

Olumsuz.
Renk uyumu oturmamış. Gözüm yoruldu. Ayrıca o kadar çok isim yaptı ki şurada, kimin ne dediğini anlamadım:
"Letje'nin ve Lomadriethiel'in konuşmaları ona bir vızıltı gibi geliyordu. Araya kaynamış bir kaç kelimeyi algılayabiliyordu beyni. Kalbiyse duyduğu bu kelimelerle daha da küçülüyordu sanki. Eğer Lomadriethiel bir kez daha Serpent'in gözlerinde Syrinx'e olan sonsuz aşkı gördüğünü, Letje milyonuncu kez Serpent'i ilk defa delirmiş gördüğünü söylerse..."

Sonuç olarak:
Puanınız: 92.
& İyi rp'ler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
F.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Lexlias RPG :: Çöp Kutusu :: Rp İçi-
Buraya geçin: