Lexlias RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Lexlias RPG

Lexlias RPG
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Alexandra.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Elysia
Savaşçı
Savaşçı
Elysia


İnandığı Tanrısı : Athena'ya inanıyoruk olm. 8)
Mesaj Sayısı : 14
Kayıt tarihi : 27/08/10
Yaş : 28

Alexandra. Empty
MesajKonu: Alexandra.   Alexandra. Icon_minitimeCuma Ağus. 27, 2010 2:56 pm

Ad - Soyad: Alexandra
İnandığı Tanrı: Athena
Rol Oyunu:

Hayat, kısa. Ömür, uzun. Bu sadece vampirler için geçerli tabii ki.

Almora, fil dişi çalışma masasının üzerinde, narin ama bir o kadar da ölümcül elleriyle yazı yazıyordu. Yazdığı yazı benliğiydi, kendi hayatı. Acı, aşk ve özlem dolu vampir hayatı.


“Ben Almora Andromeda Queen. İsa’dan on beş yıl önce, yani şimdi MÖ 15 diye geçen tarihte, Augustus Caesar’ın dönemindeki eski Roma’da dünyaya geldim. Babam zengindi, o çağın gerçek milyonerlerinden biriydi ve sermayesiyle akıllıca yatımlar yapmış, parasını geniş bir yelpazeye yaymıştı. Tanıdığım en cesur askerdi, kendisine ihtiyaç duyulduğu anda hiç şikayet etmeden ordudaki yerini alırdı, Senatör olarak da yapı itibariyle düşünceli ve sessiz bir adamdı. Tüm bunlara rağmen karşılaştığı cani sonu kesinlikle hak etmedi o cesur adam.”

Bunları yazarken öyle duygulanmıştı ki Almora … Ölümünün üzerinden binlerce yıl geçmesine rağmen onu hala deli gibi özlüyor, bir gün çıkıp geleceğini , kendisine sarılarak yanında olduğunu söyleyeceğini umarak yaşıyordu. Ama gidenin gitmiş olduğunu, kalanlarla yetinmek zorunda olduğunu da biliyordu. O zaman ki Roma hakkında bildiklerini yazmaya devam etti Almora.

“Roma o zamanlar oldukça parlak bir dönem yaşıyordu. Kadınlara asla köle gibi davranılmazdı. Aksine Roma’nın çoğu kadını okuma yazma biliyordu. Bende onlardan birisiyim. Babamın arkadaşları yemeğe geldiğinde onlara Lucretius’un çalışmalarını, Cicero’nun eserlerini okurdum. Beni alkışlarlar, sonra da babama ne kadar mükemmel bir kız çocuğu yetiştirdiğini itiraf ederlerdi. Bir gün yine babamın arkadaşları, yani senatörlerden oluşan bir grup yemeğe geldi. O zamanlar 10 yaşındaydım, galiba. Üzerinden o kadar çok zaman geçmişti ki neredeyse hatırlamıyorum bile. Araların farklı bir kişi vardı. Daha önce hiç görmediğim birisi. Deniz mavisi gözleriyle, asi sarı saçlarıyla, Tanrı misali bir erkek. Bu kişi ilk aşkı tattığım Ares’ti. Gelip babamın elini sıktı ve ben ise her zaman ki şovuma başlamıştım. Etkilenmişti, bunu o uçsuz bucaksız okyanus derinliğindeki mavi gözlerinin bakışından anlamıştım. İlk önce babamın önünde eğildim, daha sonra diğer adamlara da eğildim. Ares’in önün gelince yüzünde o kadar çok ifade vardı ki neredeyse düşüp bayılacaktım. Cüsseliydi. Gerçekten çok iriydi. Omuzlarına kadar inen sarı saçları, okyanus derinliğindeki mavi gözleri, geniş omuzlarıyla bana Tanrı’yı anımsattı. Yavaşça gülümsedi ve o narin ellerinden birisini uzatıp elimi içine aldı. Kalbim yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Bense hareketsiz kalmıştım. İlk önce ellerimi kokladı, daha sonra da yavaşça öptü. Öpücüğü o kadar masumdu ki… Babamın boğazını temizlemesiyle kendimize geldik. Bakışları sakin ama daha sonra bu olay konuşulacak tarzıydı. Ares ise sadece gülümsemiş, bir şey demeden çıkıp gitmişti.”

Ares… Ares’i düşününce atmayan kalbi sanki biraz daha ısınmıştı. Onu en son bin yıl önce görmüştü ve şimdi yine onu istiyordu. İstenmediğini bile bile…

“Ares’i o gidişinden sonra 5 yıl hiç görmedim. O zamanlar evimize sürekli benimle evlenmek isteyen insanlar geliyordu. Hiç birisiyle evlenmedim. Sadece Ares’i bekledim deli gibi. Ama o hiç gelmedi. Ta ki ben 24 yaşındayken. Oda 35’lerinde yakışıklı bir adamdı. Eski halinden hiçbir şey kaybetmemişti. O hala Ares’ti. Hala benim deli gibi aşık olduğum adam. Evlendik. Dillere destan bir düğün yapıldı. Senatörler, eşleri. Hatta İmparator bile düğünümdeydi. Her şey o kadar mükemmeldi ki… İlk bir senemiz sevgi dolu yaşadık. O kara gün, benim yeniden doğduğum gün, her şeyi o kadar net hatırlıyorum ki. Evimizde yemek yiyorduk. Babam, beş tane ağabeyim, yengelerim, yeğenlerim ve biz. Saat dokuz civarıydı. On tane kana susamış vampir kapıdan içeri girdi. Biz daha ne olduğunu anlayana kadar üç ağabeyim, babam, yengelerim ve küçük yeğenlerim öldürüldü. Babamı gördüm o anda. Kalbinin olduğu yerden oluk oluk kan akıyordu. İlk defa ölmek istedim. Milyonlarca, milyarlarca kez acı çekerek ölmek istedim. Benim kalbim de yerinden çıkarılmışçasına acıyordu. Dünya dönmüyordu sanki. Her şey bitmişti. Hayatımda en önem verdiğim insanlardan birisi olan babam ellerimden kayıp gitmişti. Sonra birden ani bir yanma hissettim. Boynumdan başlayıp tüm vücudumu ele geçiren bir yanma. Bilincimi kaybetmeden birisinin acıyla adımı haykırdığını duydum. Ares olmalıydı. Ama ses birden kesildi. Yada ben bayıldım. Orayı tam hatırlamıyorum. Sanki bir bölümü kopmuş film gibi orası hafızamda. Gözlerimi açtığımda kendimi bir yol kenarında buldum. Dinçtim, ama bir yorgunluk ve açlık vardı üzerimde. O kokuyu duyuncaya kadar ne olduğumu anlamamıştım. Yaklaşık yüz metre öteden gelen, tatlı ama tuzlu, güzel ama iğrenç bir koku. Kan. Kendimi kontrol etmekte çok zorlanıyordum. Daha ne olduğunu anlamadan yaklaşık 25 yaşlarında bir kadının üzerinde buldum kendimi. Umursamazca saldırıyor, tüm kanını emiyordum kadının. Artık emilecek bir kan kalmadığını anladığımda yavaşça bıraktım bedeni.”

Genç ama yaşlı kadının umursamazca yazdığı bu yazılar, kendi benliğini oluşturuyordu. Bu dünyada kimsesi yoktu. Bir tek o ve bu kitap. Hafifçe gülümsedi ve kaldığı yerden yazmaya devam etti.

“Yaklaşık bin yıl böyle dolandım durdum. Başka vampirlerle de karşılaştım. Ama hiç biri beni o Salı gecesi gibi kırmamıştı kalbimi. Söküp atmamıştı kimse.”

Yazdıklarına baktı Almora. Onu düşünmek yine kalbini acıtmıştı.

“Yine umutsuzca dolanıyordum sokaklarda. Bir sokak arasına girdim ve karşımda adını bile hatırlamadığım, yada hatırlamak istemediğim mi demeliyim?,bir barla karşı karşıya kaldım. Parıl parıl parlayan tabelanın aksine içimde bir hüzün sığınacak yer arıyordu. Her şeye rağmen şöyle bir etrafa göz atıp içeri girdim. Girmemle yoğun insan kanı etrafımı sarmıştı. Kimseyi önemsemeden tek vampir kokusunun geldiği yere doğru ilerledim. Sarı saçları vardı, cüsseliydi de. Aklıma birisi gelmişti. Ama o olmaması için Tanrı’ya yalvarıyordum adeta. Karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum. Oturmamla şok geçirmem bir oldu. Oydu. Kaybettiğim sandığım, Tanrı misali cüssesi olan, mavi gözlerinde kaybolduğum adamdı. Ama bu sefer mavi gözleri gitmiş, yerine benimkine benzeyen, öldürdüğüm insanların kanına benzeyen kırmızı gözler vardı. O surat ifadesini asla unutamam. İlk önce şaşırdı. Belli ki beni beklemiyordu. Daha sonra özlem dolu bir ifade büründü o yakışıklı suratında. Ama daha sonra gelen ifade ben benden aldı. Nefretti bu. Saf, katıksız, nefret. Hiçbir şey demeden kalktı ve masaya biraz para bırakıp gitti. Kalbim sanki tekrar ve tekrar ölüyordu. Parçalanmıştı. Bitmişti artık her şey. Oturduğum yerden kalkıp peşinden gittim. Ama ondan tek bir iz yoktu. Ne kokusu vardı, ne de varlığı. Benim olmayan hayatım da onunla beraber gitmişti. Şimdi şu son sözleri yazarken tekrar gülüyorum. Sizleri seviyordum, seviyordum. Seni seviyorum, seviyordum.”

Almora son sözleri yazarken gözlerinde biriken o küçük kanlı yaşları umarsızca akmaları için izin verdi. Ağlıyordu. Yıllardan beri ilk kez ağlıyordu. Yanaklarından süzülen kanlı damlaların tek manası vardı. Ümidi de o gittiği gün gitmişti. Onu tamamen bıraktığı , kalbini sökercesine parçaladığı gün. Ne yapacağını biliyordu. Bunu uzatmadan yapmak en iyisiydi. Hızlı bir şekilde gözlerini temizleyip masada duran gümüş kazığa baktı. Hafifçe gülümsedi , sanki onsuz bir dünya yaşamaya değermiş gibi. Düşüncelerinden dolayı vazgeçmekten korktu ve parlayan kazığı eline aldı. Son kez evine baktı ve tam kalbine sapladı. Her şeyin bir sonu vardır. Tıpkı onunda bir sonu olduğu gibi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Zeka Tanrıçası
Zeka Tanrıçası
Athena


İnandığı Tanrısı : İstesek de istemesek de hepimiz Zeus'a bağlıyız.
Uğurlu Eşyası (Varsa) : Kargısı.
Mesaj Sayısı : 117
Kayıt tarihi : 23/08/10

Alexandra. Empty
MesajKonu: Geri: Alexandra.   Alexandra. Icon_minitimeCuma Ağus. 27, 2010 3:03 pm

Olumlu.
RP'nizde akıcılığın iyi sağlandığını düşünüyorum. Tasvirler yerli yerindeydi, kurguyu da beğendim. Renk uyumu iyi sağlanmıştı. Ama bence karakterinizin yazdığı satırları italik yapsaydınız daha hoş bir görünüm elde edebilirdiniz.

Olumsuz.
Birkaç imlâ hatasına ve yazım yanlışına rastladım. Bağlaç olan de / da'nın ayrı olarak yazılmasında ufak problemleriniz olsa bile, bunların giderilebileceğini düşünüyorum.

Puanınız: 94.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Alexandra.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Alexandra

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Lexlias RPG :: Çöp Kutusu :: Rp İçi-
Buraya geçin: